ibn-i sina adını beşikten itibaren duymaya başlarız. islam
dünyasının gururla bildiği övündüğü bir hekimdir., hakkıdır da.. lakin sadece
bu kadardır onun hakkında bildiğimiz genel olarak. tıp alanında çalışmıştır,
büyük işlere muvaffak olmuştur ve adı bu zamanlara kadar gelmiştir. biraz daha
zorlarsak batıda tıp alanında yüzyıllarca kitapları okutulmuş diye de
biliyoruzdur.. peki bu kadar övündüğümüz bu zatı aslında ne kadar tanıyoruz?
tıp fakültesine başladığım ilk vakitlerde hocalarımızdan
biri ibn-i sinanın sadece radial nabza (bilekten ölçülen nabız) bakarak 40
hastalığı ayırt edebildiğini söylemişti.. sadece bunu duymak bile kendisine
hayran kalmama yetmişti, ki herkese de yeter herhalde.. sonraki sene ilmine
güvendiğim bir büyüğümse onunla alakalı çok üzüldüğüm bir şey söylemiş.. ibn-i
sina biliriz ki müslümandır ve tıp ilmine çağının en hakim insanlarındandır
(insanıdır diyemedim, zira çağın alimlerini bilemiyorum). Allah'a tam olarak
iman eden ibn-i sina malesesef insanın ahiret gününde etiyle kemiğiyle
dirileceğine iman etmemiş, yalnızca ruhen dirilecektir demiş.. bu yüzden de
imanı tam değilmiş.. öğrendiğim bu bilginin gerçeğini Allah bilir elbette..
yani ilmiyle imtihan olmuş bir zat kendisi.. Allah gerçek imanı vermiştir
inşallah demek düşer bize..
ibn-i sinanın dini boyutu Allah ile arasında elbette, lakin
şunu belirtmek lazımdır ki, eğer kendisi tam iman etmemiş bile olsa, Allahü
Teala tıp ilmini ona nasip etmiştir ve günümüzdeki tıbbın temellerine onu
vesile kılmıştır..
bunun yanında şunu da anlatmakta fayda görmekteyim ki
okuduğum bir bilgiye göre, çok zeki olan ibn-i sina 10 yaşındayken Kur'an-ı
Kerimi ezberleyip hafız olmuş..dini ilimlerdede tıp ilminde ilerlediği kadar hatta
belki daha fazla ilerlemiş, ki bu yüzden hekimliğinin yanında çağının en büyük
filozoflarındandır da. bu alanda yani felsefe alanında da 'şifa' isimli 18
ciltlik bir kitabı vardır.
gelelim yaşamına.. buhara yakınlarındaki afşan şehrinde 980
yılında doğmuştur. babası buraya belh şehrinden göçmüştür ki buradan da daha
sonra buhara şehrine göçmüşlerdir..annesinin ismi 'yıldız' babasınınki ise 'abdullah'...
buharaya göç ettikten sonra babası abdullah samanoğulları
devletinde (maveraünnehir bölgesinde abbasi döneminde bir devlet kendisi..
yıkıldıktan sonra toprakları karahanlı ve gazneli devletlerine geçmiş. samani
devleti Türklerin islamı tanımasında köprü olmuş ve önemli roller üstlenmiş o
devirde. ilk müslüman Türk devleti karahanlılar üzerinde etkili olmuş
özellikle) katiplik ve üst düzey devlet işlerinde bulunmuş. babası üst düzey
devlet memuru olduğu için evlerine de devletin üst düzey alimleri devlet
adamları girip çıkıyormuş.. onlardan küçük yaşlarda ders almaya başlamış, kısa
zamanda yüksek zekası ile parlamış, daha 14 yaşındayken hocalarından daha
bilgili hale gelmiş ve o yaşlardan itibaren de aktif hekimlik yapmaya başlamış.
16 yaşındayken, tıp alanında ilerlerken, mikroskop daha
keşfedilmemişken gözle görülmeye canlıların yani mikropların hastalıklara sebep
olabileceğini keşfetmiş ve bunun ışığında hastalıkları bulaşıcı ve bulaşıcı
olmayanlar olarak ayırmış.
997 yılında sasani emiri mansur un oğlu buhara prensi nuh
bin mansur'un hastalığını tedavi edip özel doktoru olmuş.bunun karşılığında
para yerine zengin samani kütüphanesinden istediği gibi yararlanma hakkı
verilmiş..
saray kütüphanesinin yanması, düşmanları tarafından
iftiralara uğraması, emirin ölmesi, samanilerin gaznelilere yenilerek yıkılması
, babasının vefat etmesi gibi olayların peşpeşe gelmesi sebebiyle uzun yıllar
göç etmek durumunda kalmış. maddi durumunun kötüleşmesinden dolayı zaman zaman
destek olacak bir devlet aramış, harezm bölgesine yerleşmiş. (ceyhun nehrinin
bulunduğu şimdilerde iran, özbekistan, türkmenistan, tacikistan sınırlarının
bulunduğu bölge.aynı zamanda burada bir de harezm şehri var, burası da şu an
özbekistan sınırları içinde bulunuyor. burada yaşayanlara harzemşah denilirmiş
hep öteden beri ki daha sonra bu bölgede harzemşahlar devleti kurulmuş. ayrıca
ek bilgi burası dünyanın en eski sulama sistemlerine sahip yerleşim
alanlarındanmış:))
burada tabiplik yaparken üstün hizmetlerinden dolayı vezirlik verilmiş.çeşitli ilim dallarında çalışmalar yapmaya devam ederken gazneli mahmut dönemin alimlerini huzuruna çağırmış ve kendisi gitmemekte ısrar edince durum tehlikeli bir hal almış. bu yüzden de kendisiyle birlikte davete gitmeyen arkadaşıyla saraydan kaçmışlar. yolda yanındaki arkadaşı vefat etmiş.
burada tabiplik yaparken üstün hizmetlerinden dolayı vezirlik verilmiş.çeşitli ilim dallarında çalışmalar yapmaya devam ederken gazneli mahmut dönemin alimlerini huzuruna çağırmış ve kendisi gitmemekte ısrar edince durum tehlikeli bir hal almış. bu yüzden de kendisiyle birlikte davete gitmeyen arkadaşıyla saraydan kaçmışlar. yolda yanındaki arkadaşı vefat etmiş.
sonunda cürcan(hazar denizinin hemen yanında bir şehir)
şehrine gelip burada çalışmalarına devam etmiş. burada hayatının geri kalanında
yanında olan bir talebe edinmiş; Ebu
Ubeyd el-Cüzcani.. bu talebesine bildiklerini sistemli olarak öğretmeye
başlamış.. daha sonra burdan da
ayrılarak hamedana gitmiş.. burada da vezirlik gibi önemli görevler yaparken
ilimle uğraşmaya devam etmiş.. emir öldükten sonra ise isfahana yerleşmiş..
buradaki emirle yakınlığından sonra seferlere katılmaya başlamış, katıldığı bir
sefer sonrası yakalandığı kolik hastalığından 1037 yılında 57 yaşındayken vefat
etmiş..
ibn-i sina yaşamı boyunca 150 eser yazmış. bunlar
elbet sadece tıp alanında değil. matematikten astronomiye, kimyadan fiziğe,
hatta musikiye kadar el atmadığı alan kalmamış nerdeyse.
asıl şanını tıp alanında kazanan ibn-i sinanın bu
alandaki temel eseri ise kısaca 'kanun' olarak bilinen 'el-kanun fi't-tıb'.bu
eser 12. yüzyılda latinceye çevrilince avrupada büyük bir şok etkisi
oluşturmuş. tıpla ilgi önceden bilinenleri, büyük alim denen insanları silmiş
süpürmüş. 700 yıl kadar da fransa başta olmak üzere avrupada baş tıp kitabı
olarak okutulmuş.halen de paris tıp fakültesinde baş kitaplar arasında
geçiyormuş.. işte 'avrupada ibn-i sinayı okuyorlar biz değerini bilmiyoruz'
sözünün de temeli bu anlaşılan. paris tıp fakültesinin konferans salonunda
asılı 2 tıp büyüğü portresinden biri de ibn-i sinaymış hatta..
böyle.. yakınlarda okuduğum bir habere göre ibn-i
sina nın 'kanun' kitabı başkent üniversitesinin girişimleriyle Türkçeye
çevrilecekmiş.. latinceden.. yıl 2013.. ilk
olarak arapça yazılmış bir kitap.. çok yorum yapılası bir mevzu ama sadece
içten, 1000 yıl beklemeyeydik iyiydi diyesim geliyor..
nasip..
çeşitli yerlerden okuduklarımı paylaştım yanlış
bilgi olmamasını umuyorum lakin bir tarih alimi olmadığımı belirtmek isterim:)
selametle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder