tarih aşığıydım demiştim, bu aşka vesile de yine bir tarihi
aşk hikayesiydi.. henüz ortaokul öğrencisiyken yavuz sultan selim'in hayatını
anlatan, yazarını hatırlamadığım 'yavuzun pençesi' adlı bir kitapta okumuştum
bu hikayeyi. sonradan araştırdığım kadarıyla gerçekliği kesin değil, hatta
farklı farklı yerlerde bambaşka şekillerde anlatılıyor.. hiç unutmam tekrar
tekrar okuyup ağlamıştım o yaşta, sonra da yavuzun hayatını farklı kitaplardan
çok defa okumuştum.. ama belirtmeliyim ki bu yaşa kadar kaç kere okuduysam
hayatını o ilkokul kitabında aldığım hazzı alamadım hiç.. ama şu da var ki
yavuzun hayatını okurken aldığım hazzı da hiç bir tarih romanında almadım..
hikayeyi bundan yaklaşık 10 yıl evvel okuduğum şekilde
anlatacağım, ki farklı yerlerde farklı anlatılıyor tekrar söyleyeyim.. okuyunca
çok bilindik olduğunu da farkedeceksiniz ama işte benim için özel bir yeri
vardır..
şam fatihi yavuz sultan sultan selim han mısır seferine
çıkmıştır. asrın gördüğü en görkemli ordulardan biridir osmanlı ordusu, zira
osmanlı altın devrindedir.. dönemin 'büyüğüm' diyen devletleri, karşısında tir
tir titremektedir. bu müthiş imparatorluğun müthiş ordusu ise mısıra doğru yola
çıkmıştır. kış çetin, yol zorludur. şamda duraklama kararı verilmiştir. 1 ay
kadar burada dinlenilecek, ordu yolun geri kalanı için hazırlanacak, enerji
toplayacaktır. bu sırada da padişah yavuz sultan selim bir konakta ikamet
edecektir.
dilruba her sabah
sultan odadan çıktıktan sonra odaya gidip temizliğini yapar, düzenler, odanın
ihtiyaçlarını giderir ve akşamları da padişah gelmeden odadan çıkarmış..
lakin bu dilruba kız bir kaç kez padişah ile rast gelmiş.
sonrasında da kızcağız padişahı merak eder olmuş, gizli gizli gidip odanın kapısından
içeri dinlemekten kendini alamamış. padişahı kendi kendine şiir okurken bulunca
bunun ardı arkasını kesememiş, bidaha bidaha derken padişahı dinlemeye müptela
olmuş kızcağız..
kitapta yazdığını hatırladığım kadarıyla bu kızcağız böyle
kapıdan dinlerken bir gün padişah onu kapıda yakalamış. yavuz için acımasızdır,
astığı astık kestiği kestiktir, celallidir derler.. lakin bu celalli sultan
güçsüze, masuma karşı da bir o kadar merhametli imiş.. o günden sonra dilruba,
padişahı kapıdan dinlemek zorunda kalmamış; dizinin dibinde dinlemiş o muhteşem
dizeleri.. padişah söylemiş o dinlemiş..
ve gün geçmiş, bu yüreği masum, temiz kız, cihan padişahı koca
yavuz sultan selim han a aşık olmuş..
bu aşk öyle bir hal almış ki küçük yüreği dayanamaz olmuş.
ama neylesin ki karşısındaki insan koskoca padişah.. çaresiz bir gün odayı
temizledikten sonra küçük bir kağıt parçasına bir not yazıp bırakmış bir kenara;
AŞIK OLAN NEYLESİN..
sultan gelmiş görmüş elbet notu.. ve cevap vermiş aynı
kağıda, dilrubanın notunun altına; DERDİ NEYSE SÖYLESİN..
sabah olunca sultan konağın selamlık bölümüne geçince
dilruba kız heyecanla nota bakınmış odaya gelir gelmez, belki küçük bir umutla..
bulmuş, okumuş cevabı.. umutlanmış tabi biraz. lakin hep duyuyor ya sultanın
celaletini, korkmuş da elbet.. notun altına küçük bir not daha; YA KORKARSA
NEYLESİN..
akşam çıkmış odadan sultan gelmeden, ertesi sabah gene büyük
bir heyecanla sultan selamlığa geçer geçmez odaya gidip cevaba bakmış; HİÇ
KORKMASIN, SÖYLESİN..
dünyalar dilrubanın olmuş tabi o an.. belki demiş
umutlanmış. olamayacak bir hayal bile olsa en azından meramımı dile getirebilirim..
dilruba kız napsam ne etsem diye düşünürken ertesi gün
mutfakta çalışırken bir hediye gelmiş sultandan; bir çift fındık büyüklüğünde
küpe... küpenin anlamı belliymiş o zamanlar; eğer padişah bir cariyeye hediye
olarak küpe gönderirse o cariyeyi o gece odasına bekliyor demekmiş..
dilruba kız napsın, en büyük arzusu isteğidir bu, dünyalar
onun olur elbet.. kabına sığamaz koşar zıplar, gönlü pır pırdır.. ve akşam
olur. dilruba padişahın odasına gider kapıyı açar ve içeri girer. aşık olduğu,
uğruna eridiği sultanı karşısında sedirde oturmuş kendi kendine gazel
okuyordur.. dilrubanın küçük kalbi küçük bir kuş yavrusu misali çırpınıyordur
küçük kafesinde. padişah başını kaldırır ve dilrubayı farkeder, ona bakar..
'gel bakalım dilruba kız' der..
dilrubanın kalbi, küçük kuş daha da çırpınmaya başlar..
çırpınır çırpınır ve durur.. küçük kuş bu büyük aşkı kaldıramamıştır...
dilruba oracıkta, büyük aşkının karşısında yığılıverir..
derler ki Yavuz’un bu
tablo karşısında yüreği yanmış ve şöyle
demiş: ‘Hakîkî âşık odur ki, sevdiği uğruna kalbi dursun! ” ve onun için bir türbe yaptırmış..
okuduğum hikaye
böyleydi lakin elbette bunun bir roman için yazılmış olduğu bellidir.. hikayeyi
araştırdığım ve okuduğum kadarıyla eğer gerçekse, ki bu da tartışmalıdır,
bundan çok daha farklıdır.. en başta yavuz sultan selim in hizmetçi dahi olsa
nikahlı olmadığı bir hanımla odada başbaşa dizdize şiir okuması ihtimali
yoktur.. doğru olduğuna inandığım kadarıyla bu hikayede hizmetçi kız tevafuken
sultanı bir kaç kez görüp aşık olmuştur..
yazdığı not ise bazı yerlerde' aşık olan
neylesin' olarak değil 'derdi olan neylesin' olarak yazmaktadır.. yani
yavuzun nota cevap verirken bile aslında
meselenin aşk değil de başka bir dert olduğunu düşünmesi muhtemeldir..
başka bir nokta ise yavuz asla cariye kızımızı
küpe hediye edip gece odasına çağırmamıştır.. harem olaylarını burda anlatacak
değiliz elbet ama hiçbir haremde işler böyle yürümez zannederim..
gerçek olduğunu
düşündüğüm hikayede anlatılan, yavuz son notu yazdıktan sonra cariye kız, akşam
yavuzu kapıda beklemiştir.. cariyeyi gören yavuz ciddi bir sesle 'söyle' demiş,
çok korkan cariye ise sadece ' efendim...' diyebilmiş, bunun üzerine yavuz
tekrar ve daha gür bir ses tonuyla 'söyle' demiştir. cariye ise böylelikle
dayanamayıp oracığa yığılıvermiştir...
gerçeği hangisi, hatta
gerçekte böyle bir hikaye var mı bilmem ama bu muazzam bir aşktır..insan sonu
keşke böyle olmasaydı yavuz onu haremine alsaydı ve mutlu mesut yaşasalardı.
biz de bir adet de 'dilruba sultan'a sahip olsaydık diyor..
nasip..
Allahü Teala bu cariye
kızcağızı yavuz sultan selim hanın cennet eşlerinden eyler inşallah :)
selametle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder