Tarih sayfalarını araladığımızda bir çok bilinmezle
karşılaşırız. Bir yerden sonra peşine düşmekten bile vazgeçeriz bir çok
şeyin.Bilinmezlik perdesinin arkasındaki konulardan biri de bazı kişilerin
vatan sever mi yoksa hain mi olduğu konusudur. İşte bu konulara bir göz
gezdirdiğimizde en çok yakın tarihimiz çıkar karşımıza. Ne de olsa zorlu bir
sınav yaşamış milletizdir ve keskin sınırlar çizmek zorunda kalarak
atlattığımız bir mazimiz vardır...
İşte yakın tarihimize baktığımızda vatan severlik
konusunda kafa karıştıran kişilerden birisi de adını çokça duyduğumuz Çerkez
Ethem'dir.
Trablusgarb, Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı derken
bitmiş, tükenmiş, dermanı kalmamış bir milletin, 'Artık buraya kadar' dediği
bir dönemdeyizdir. Şimdilerde kahraman addettiğmiz Halide Edip'lerin daha
Amerikan mandası tek kurtuluş dedikleri bir dönemdir yazımızın kahramanının
yaşadığı dönem.. 'Geldikleri gibi giderler' yahut 'Ya istiklal ya ölüm'
sözlerinin henüz gönüllerde yeşermediği günlerdir belki de... Bunca umutsuzluk
içinde düşmana teslim olmayanların isminin Kuva-yi Milliye olduğu
zamanlardır... Henüz Mustafa Kemal ismi anadolu insanında umut olmadan 'Çerkez
Ethem varmış' denildiği zamanlardır o zamanlar...
Çerkez Ethem, 1885 yılında Bandırma'da doğmuştur. Bandırma'nın bir köyü olan Emreköy'e yerleşmiş
Şapsığ Çerkes boyundan, Ali Bey'in beş oğlunun en küçüğüdür.. Ağabeyleri Tevfik ve Reşit beyler Harbiye bitiren
subaylardır.Çeşitli savaşlarda Osmanlı ordusunda görev almışlardır.
Çerkez
Ethem hatıratında 2 ağabeyinin subayken kendisinin olmamasını babasının iki
evladını orduya vermişken küçük oğluna kıyamaması olarak açıklamaktadır..
Lakin, Çerkez Ethem, evden kaçarak Bakırköy
Süvari Küçük Zabit Mektebi'ne girmiştir...
15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgali üzerine, vatan savunmasına başlamak için vurucu
güç olarak Kuva-yi Seyyare'yi kuran Çerkez Ethem,"Umum Kuva-yi Milliye Komutanı" ve Ankara'daki 20. Kolordu Komutanı olan Ali Fuat Paşa ile istişare ederek İngiliz ve Yunan birliklerinin
ilerlemesine karşı gerilla operasyonları düzenlemiştir. Düzenli ordu kurulana dek TBMM'ye
karşı girişilen ayaklanmaları bastırmıştır...
Buraya kadar her şey çok güzel...
Düzenli ordu kurulmadan önce gerilla
saldırıları yapmak düşmana ağır yaralar verse de bitirici bir darbe
vuramamaktadır. Olağanüstü hallerin yaşandığı o günlerde anadoluda hukuksal
meselelerin halledilmesi amacıyla kurulan İstiklal Mahkemeleri Çerkez Ethem'in
işleyiş tarzına pek uygun düşmemektedir. Bu bağlamda Çerkez Ethem ve kardeşleri kaçak erat ve
casusların, birliklerin önünde asılarak idam edilmesi şeklindeki uygulamaya
devam edeceklerini bildirmişler, mahkemeyi tanımamışlardır.
Bunun dışında Yozgat Ayaklanmasının
Kuva-yi seyyare ve TBMM kuvvetlerince bastırılması sonrası Asker toplama
yetkisi TBMM kuvvetlerinde iken bu yetkiyi tanımayarak kendisinin asker
toplamaya başlaması malesef iplerin gerildiği dönem olmuş meclis ve Çerkez
Ethem arasında...
Çerkes Ethem düzenli orduların dünya
genelinde artık işe yaramadığını,ülkeyi ancak milli kuvvetlerin
kurtarabileceğini düüşünmektedir.
Düzenli
ordunun kurulmaya çalışıldığı dönemde Batı cephesinin yönetimini ele almak
istemesi ve düzenli ordunun bir parçası olmayı reddetmesi benim anladığım
kadarıyla iki taraf arasında kopuşun son noktası olmuş.
Mesele 1920 nin son aylarında ayaklanma
şeklini almış. Çerkez Ethem Kuva-yi Milliye nin diğer komutanlarına telgraflar
çekerek onların da yanında olmasını istemiş bu süreçte..
Düzenli ordu İsmet
Bey ve Refet Bey'in komutasında 1921 yılı ocak ayında Kuva-yi Seyyare'nin tuttuğu Gediz-Kütahya
üstüne yürümüş.
Düzenli orduyu 1. Süvari Grubu komutanı Binbaşı Derviş Bey takip ediyormuş. Derviş Bey, Ethem'in arkadaşı olduğu için,
Yunanlara sığınmadan önce tüm silah ve cephanelerini TBMM kuvvetlerine bırakmasını
sağlamış...
Hikaye bu şekilde... Peki durumu bir de
Çerkez Ethem'in dilinden dinleyecek olursak ;
“Suçlular affedilmeyi kabul eder, ben suçlu değilim. Aziz vatan için herkesten
önce yola çıktım, mevki ve şeref düşünmedim. Bu durumda dönmektense iftiraya
uğramış bir mağdur olarak ölmeyi tercih ederim. Bugün dahi sebeplerini
bilmediğim için izahtan mahrum olduğum sebeplerle memleketim, vatandaşlarım ve
tarih huzurunda ihanetle tescil edilmiş durumdayım. Kesinlikle ithamların ağır
mesuliyetine layık bir günahkar değilim; fakat gerçekleri tarafsız bir mahkeme
huzurunda izah edebilecek miyim? Hayır. O halde gurbette devam edecek ve
gurbette öleceğim. Ta ki akıbetim günün birinde o ilk günlerin tarihini yazmak
isteyen kimselerin dikkatini çeksin ve meseleyi baştan sona ele alsınlar. Belki
çok hatalarım olduğunu, fakat asla vatan haini olmadığımı tespit etsinler.”
Bazı dönemler vardır, toplumların var
ile yok arasında yaşadıkları, devam etmek ile bitmek arasında oldukları...O
dönemler olağanüstü dönemlerdir ve başta bulunan kişiler net olmak
zorundadırlar. İsteseler de istemeseler de bazı kararlar vermek zorunda
kalırlar...O dönemde de Türk toplumu büyük bir imtihandan geçmektedir ve
malesef baştaki kişilerin net olması halkın net olması anlamına geleceğinden
bazı kişilere dönem gereğince hain damgası vurmak zorunda kalmışlardır...
Çerkez Ethem de hain denmek zorunda
kalınanlardan mıdır yoksa gerçekten hain midir bilinmez.. Lakin hatıratında da
söylediği gibi 'Aziz vatan için önce yola çıkan' ın o olduğu da açıktır
sanırım..
selametle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder